Helal Ne Demek? Felsefenin Penceresinden Bir Kavramın İzinde
Helal sözcüğü, gündelik yaşamın en sıradan konuşmalarından en derin etik tartışmalarına kadar uzanan bir kelimedir. Türk Dil Kurumu (TDK) helal kelimesini “dinen yasak olmayan, dince izin verilmiş olan” olarak tanımlar. Ancak bir filozofun gözünden bakıldığında, bu tanım bir başlangıçtır yalnızca; çünkü “izin verilmişlik” bir otoriteye, bir kaynağa, bir ilkeye dayanır. O halde soru şu olur: “Helal kime göre, neye göre helaldir?”
Etik Perspektiften Helal: İyi, Doğru ve Meşru Arasındaki İnce Çizgi
Etik açısından helal, yalnızca dini bir onay değildir; insanın eylemlerinin meşruiyetini sorgulayan bir ölçüdür. Aristoteles’in “iyi yaşam” anlayışında olduğu gibi, insanın eylemleri bir “amaç” taşır. Helal, bu amaçla çatışmadan yaşamanın, vicdanla uyum içinde olmanın adıdır.
Bir eylemin helal olması, onun yalnızca dışsal bir yasaya değil, içsel bir ahlaki ilkeye uygun olması anlamına gelir. Kant’ın “öyle davran ki eylemin evrensel bir yasa olabilsin” ilkesiyle düşündüğümüzde, helal olan şey aslında ahlaki aklın onayladığı şeydir. Bu noktada, helalin etik anlamı, sadece “yasak olmayan” değil, “doğru olan”a yaklaşır.
Ama şu soru zihinde kalır: Bir şey hem helal hem de kötü olabilir mi?
Bu sorunun cevabı, helali yalnızca bir dini kategori değil, aynı zamanda ahlaki bir vicdanın dili olarak görüp görmediğimize bağlıdır.
Epistemolojik Açıdan Helal: Bilgi mi, İnanç mı?
Epistemoloji — yani bilginin doğasını ve sınırlarını inceleyen felsefe dalı — helal kavramına farklı bir ışık tutar.
Bir şeyin helal olduğunu “bilmek” mi gerekir, yoksa “inanmak” yeterli midir?
TDK’nın tanımı, helali nesnel bir bilgi gibi sunar. Ancak bireyin dini, kültürel veya toplumsal arka planı, bu bilginin içeriğini şekillendirir.
Helal bir tür epistemik güven alanıdır; bireyin dünyayı anlamlandırırken dayandığı bir bilgi biçimidir. Fakat bu bilgi, bilimsel doğrulama yöntemlerine değil, inanca, otoriteye ve geleneğe dayanır.
Bu durumda helal, rasyonel bilginin değil, imanın epistemolojisidir.
Yani helal, bilmekten ziyade “kabul etmek”tir.
Bu noktada şu sorular ortaya çıkar:
– Helal bilgisi bireysel mi, toplumsal mı?
– Bir toplumun helal saydığı şey, başka bir toplum için neden helal olmayabilir?
Bu sorular bizi helalin değişmez bir hakikat değil, tarihsel ve kültürel bir bilgi formu olabileceği düşüncesine götürür.
Ontolojik Perspektiften Helal: Varlığın Helalliği
Ontoloji, varlığın ne olduğunu sorgular. Helal ise var olanın meşruiyetini belirleyen bir kavramsal süzgeçtir.
Bir şeyin “var olma biçimi” onun helalliğiyle ilişkilidir.
Örneğin, gıdanın, kazancın ya da eylemin helalliği, onun varoluş tarzını tanımlar.
Bu anlamda helal, bir şeyin sadece “ne olduğu” değil, “nasıl var olduğu” sorusuna da yanıt verir.
Varlığın helalliği, insanın dünyayla kurduğu etik bağın ontolojik ifadesidir.
Bir yiyecek yalnızca maddi bir varlık değil, aynı zamanda bir anlam taşıyıcısıdır.
Bu yüzden helal, varlıkla anlam arasındaki ontolojik köprüdür — hem fiziksel hem metafizik düzlemde.
Helalin Modern Dönemdeki Krizi
Modern çağda, helal kavramı ticarileşmiş, sembolik bir etik etiketine dönüşmüştür.
Market raflarındaki “helal sertifikalı” ürünler, bir inanç meselesinden çok bir “tüketici güveni” göstergesi haline gelmiştir.
Bu durum, helalin anlamını genişletmek yerine, daraltmıştır.
Helal artık yalnızca dinî değil, ekonomik bir kategoridir.
Bu da şu soruyu doğurur: Helalin varoluşu mu kalmıştır, yoksa yalnızca logosu mu?
Düşünsel Bir Sonuç Yerine
Helal kelimesi, TDK’nın basit tanımının ötesinde; insanın etik, epistemolojik ve ontolojik varoluşunun kesişim noktasında duran bir kavramdır.
O, hem inancın hem bilginin hem de varlığın diliyle konuşur.
Ancak bu dili anlamak, yalnızca “helal nedir” sorusunu değil, “helal nasıl yaşanır” sorusunu da sormayı gerektirir.
Belki de asıl mesele, bir şeyin helal olup olmamasından ziyade, bizim helali nasıl kavradığımızdadır.
Son bir düşünce bırakmak gerekirse: Helal, dışsal bir izin değil, içsel bir bilgeliktir mi?
Yoksa helal, insanın dünyayla kurduğu ilişkinin meşruiyet arayışının başka bir adı mı?
Bu sorular, helali sadece bir kavram değil, bir felsefi yolculuk olarak yeniden düşünmeye davet eder.